FREUD / JUNG BİLİNÇ ARKETİPLERİ VE ASTROLOJİK KARŞILIKLARI
İsviçreli psikiyatr Carl Gustav Jung, analitik psikolojinin kurucusudur. Freud ile aynı dönemde yaşamıştır ve bir süre beraber çalışmışlardır. Zaman içinde Jung doğu felsefelerinden etkilenmiş, yönelişlerinin yarattığı görüş farklılıkları sebebiyle Freud ile yolları ayrılmıştır. Bu iki usta, psikoloji adına çok önemli kavramları ortaya koyarak tarihe geçen önemli iki isimdir.
Jung, insan ruhunu üç temel arketipe ayırmıştır:
- Persona ( Kişisel bilinçaltı, hafızadan hem geri çağrılan hem de bastırılan bilinç)
- Ego (bilinçli zihin),
- Kolektif bilinç (insanlığın tüm deneyimlerinin ve bilgilerinin saklandığı bilinç, atalardan kalma tasarımlar)
Freud yine üç arketip kullanarak bu kavramlara benzer bir gruplama yapmıştır.
- İd (Hayatta kalma dürtülerini çalıştıran alt bilinç, cinsel dürtüler )
- Ego ( Farkındalık alanını oluşturan bilinç)
- Süper Ego. ( toplumsal olarak kabul edilebilir davranışlarla id dürtülerini ortak bir noktada buluşturmaya çalışan bilinç)
Her iki ustanın da tanımlarındaki benzerlikler dikkat çekicidir. Klasik astroloji bu üç bilinç halini AY (bilinçaltı), Güneş (bilinçli zihin) ve Satün (Kollektif bilinç / bilinçaltı) ile tanımlar. Hermetik / Kabalistik astroloji ise bu tanımları bir adım daha ileri götürür ve bu üç arketipi, diğer arketiplerle olan ilişkileriyle beraber açıklar
Resimdeki Hayat Ağacı üzerinden açıklarsak, en altta yer alan sarı üçgen İD veya kişisel bilinçaltı ( Can, hayvansal ben, Animal soul) olarak tanımlanır. Bilinçaltı, toplam insan bilincin yaklaşık %88’lik kısmını oluşturur, tüm otomatik tepkilerimiz, korkularımız, öğrenilmiş savunma mekanizmalarımız bu kapsamdadır. Bilinçaltının büyük bölümü, öncelikle ailenin kemikleşmiş eğilimleri, korkuları, hayatta kalma stratejileri ile, ilaveten oyun arkadaşları, okul eğitimi ve sosyal çevre yoluyla 0-7 yaş aralığında biçimlenir.
Üçgende yer alan planetlere göre, bireysel bilinçaltımız AY ile ve aynı zamanda MERKÜR ve VENÜS ile ilişkilidir. AY, diğer iki planetin denge noktası olarak çalışır. Şöyle ki, her bir hislenme / seziş / duygulanım (Venüs), bu his karşılığında yapılan çıkarımlar ile zihinsel bir kalıp (Merkür) oluşturur. Kalıbın ne kadar katı olacağı, his /duygulanım karşısında öğrenilen tepkinin ne kadar tekrarlandığına ve hissedilen duygunun ne şiddette travmatik olduğuna göre değişir.
Büyüdüğümüzde, herhangi bir duygulanımın ardından,, beraberinde öğrenilmiş zihinsel kalıbı otomatik olarak devreye sokarız, düşünmek için zaman harcamaya gerek kalmadan, öğrenilmiş tepki, bu kalıbın içindeki duygusuyla beraber saklandığı AY bilincinden çekilerek hızlıca dışarıya verilir. Aslında mevzu, Savaş/Kaç mekanizmasının çalıştırılması yoluyla güvende kalmaktır. Bu yüzden, güvende kalmaları adına büyürlerken çocuklarımıza aşıladığımız her bir korku, savunma,bastırma, yargılama, ayrımcılık, değersizlik gibi kalıplardaki aşırılıklar, büyüdüklerinde onların gerçekleri haline gelir, ancak bu gerçeklikler aslında büyük oranda öğrenilmiş subjektif hassasiyetlerdir. Eğer kalıp çok katı ve duygusu da çok zorlayıcı ise, zihnin bununla baş edemediği durumlarda, kaygı bozuklukları, anksiyete, panik atak gibi zihinsel rahatsızlıklar, otoimmün hastalıklar ortaya çıkar çünkü güvenlik ihtiyacı çok kritik bir düzeye gelmiştir. Sarı üçgenin altında yer alan arketip DÜNYA gezegenini, mikro düzeyde de bedeni temsil eder. Görüleceği üzere, sarı üçgenin enerjisi AY yoluyla direk bedene akmaktadır, yani bilinçaltı beden üzerinde hüküm sürer ve beden bilinç altına göre davranır. Örneğin panik atak hastalığında, AY bilincinde saklanan var olma kaygısı zorlayıcı bir bir dış uyaranla, hatırlatıcı bir his (Venüs) ile tetiklenirse, zihinsel kalıp (Merkür) bu zorlayıcı hissi “ölüm” kalıbıyla eşleştirdiği için, bilinçaltı (AY) bedeni ölmek üzere olduğu konusunda uyarır, ve kişi, fiziksel bir sorun olmamasına rağmen nefes alamamaya başlar. Üçgen tamamlanıp, üç arketip de aktive olduğunda, sonuçları beden üzerinde gözlemlenir olur.
Varoluşa gelen her unsur (dört sayısı, somutlaşma), ardında üçlü bir köken / kaynak barındırır (Üç sayısı: “Zaat, sıfat, fiil” tamamlanması). Bu sebeple Ağaçta konumlanan her bir üçgen çok önemlidir ve sonucun ardındaki köken nedeni gösterir, tezahüre geliş, köken üç unsurun beraber çalışmasını gerektirir. Dolayısıyla, tezahüre gelmiş bir durumu değiştirmek için, üçlü unsurlardan birine etki etmek gerekir, örneğin duruma göre, bir korku kalıbıyla ilgili iyileşme için bakış açısını değiştirmek (merkür), veya olumsuz bir duygunun (Venüs) kimden kopyalandığını, bize ait olup olmadığını fark etmek ve kaynağını anlamak , bilinçaltının yanılsamalı çalışmasında düzelmeler sağlayabilir.
Mavi renkli ikinci üçgen, ego, persona veya İnsan ruhu (Spirit) denilen arketipe karşılık gelir. Aslında Sarı üçgen, mavi üçgenin bir alt düzeydeki yansımasıdır. Gündüzün ışığı ve yaşam enerjisi Güneş, gece karanlığında Ay üzerinden ışığını Dünya’ya ulaştırır.
Mavi üçgenin aktive olabilmesi için, kişinin bireysel bilinçaltından ve sanal /öğrenilmiş duygu-zihin yanılsamalarından, yani alt üçgenin sağlıksız işleyişinden özgürleşmesi gerekir. Yaşanan her durumu kişiselleştirmeyi bırakmak, durumlara yapım-yıkım döngüsünün olağan sonucu olarak yaklaşarak sonlu olanı Kabul etmek, deneyimlerin öğretici/olgunlaştırıcı sebebini fark edilebilmek ve öğrenilmiş spontan tepkilerden, çıkarlarımızı koruma bilinciyle tepki vermek yerine erdemlerden eylemde bulunmak gerekir.
Bu yüzdendir ki mavi üçgenin denge noktası olan GÜNEŞ, adaleti ve inancı temsil eden JÜPİTER ve adaletin koruyucusu olan MARS ile dengelenir. Bu üst bilinç, devlet yönetimlerindeki Yasama (Kanun koyma, Jüpiter), Yürütme (Yönetim, Güneş) ve Yargı (Ceza, Mars,) sistemine karşılık gelir. Birinde aksaklık olursa sistem çöker. Örneğin, Din (Jüpiter) adına Savaş (Mars) verdiğini düşünerek kendini canlı bomba olarak yok eden kişinin durumu, Jüpiter-Mars dengesinin tamamen bozulmuş halinin neticesidir. Kanun kapsayıcı ve adil olmazsa veya inanç doğru yapılandırılmazsa, veya yasayı ihlal edenler ceza almazsa, Yürütme sistemi çöker, adalet için bireysel savaşlar başlar, ve bilinç, bireysel varoluşun veya tüm toplum yerine daha küçük birimlerin, örneğin örgütlü grupların varoluşunun desteklendiği AY üçgenine iner.
Mavi üçgen, ETİK ÜÇGEN olarak da adlandırılır. Hermetik astrolojinin atası kabul edilen Hermes Trismegistus (Üç kere kutsanmış Hermes : Kral, Rahip, Peygamber) bu üçgenin dengelenmiş aktivasyonunu anlatır. Hayvani beni aşıp insani bilince (İnsan- Kamil, Güneş, Kral) gelen insanın, hak yolunda ölçülü, zulüm etmeden eyleme geçen (Mars, Rahip) ve ilahi yasadan haber veren (Jüpiter, Peygamber) bilince yaklaşma aşamalarını anlatır.Sarı üçgenin Etik Üçgen’den tezahür etmesi/yansıması gibi, Etik Üçgen de, Ağaçta kırmızı ile gösterilen İlahi Üçgenden (Süper Ego, İlahi spirit, kolektif bilinçaltı) aşağıya yansır.
Etik Üçgen dengesini gittiği yerde yani Güneşte bulurken, İlahi Üçgenin dengesi geldiği kaynakta yani Neptün arketipindedir. Henüz ayrışmanın olmadığı, yani dualitenin bir potansiyel olarak var olduğu ancak henüz kutuplaşmadığı EHAD bilincini temsil eden Neptün, orta sütunda dengededir. İlk hareketi ile, durağan haldeki enerji harekete geçer ve bu hareket ilk yanılsamayı yaratır, BİR olan İKİ olarak görünür, muazzam enerjisi harekete geçer ve dualite başlar. Bu eyleme geçiş Uranüs ile, hareketin bir süre sonra bir patern oluşturup rota izlemesi ise Satürn ile temsil edilir. Uranüs, ilahi olanın yaratıma gelmesi olarak büyük patlama gibi düşünülür, Satürn bilinci ise patlamanın ardından, Nebula teorisine göre gelen bir katılaşma ve güneşin etrafında gezegenlerin yörüngelerinin oluşması gibi düşünülebilir.
Maddeleşmeye başlayan planetler, belli bir sürede ve yörüngede dönmeye başlar, yani zaman ve mekanın ilk oluşumu tezahüre gelir. Bu biçimlendirme Satürn enerjisidir. İlahi spirit, içinde tüm varlıkların yaşayacağı düzeni açan bilinçtir ve insan bilincinin ulaşabileceği menzilin çok ötesindedir. Ancak insan bilinci, ilahi bilinçten yansımadır, yani insan, Yaratıcısından kopuk değildir. Bu bağlantı, bir arayüz gibi çalışan Pluton vasıtasıyla olur, İlahi bilinç insan bilincine transforme edilir. Astrolojik anlatımla, Pluton, Satürn (ilahi Spiritin ilk somutlaşma bilinci, emir ve yasası) ile Jüpiter (Peygamber) arasında bir aracı gibi çalışır, Yörünge olarak Güneş’e en uzak gezegen olmasına rağmen, zaman zaman Neptün’ün yörüngesinden daha içeride seyrederek Güneş’e yaklaşması, bazı kaynaklarda Satürn’den kopan bir uydu olarak ifade edilmesi, iki bilinç arasındaki gidiş gelişini, iki alem arasındaki bağlantıyı anlatır.
Üçgenlerin denge merkezleri olan orta sütün gezegenleri, birbirleriyle sürekli etkileşim halindedir, Dünya (beden), AY yoluyla etki altındadır, Ay ise ışığını Güneş’ten alır, Güneş, insana İlahi olandan yansımadır, sembolünde yer alan çember içindeki nokta, içinde taşıdığı ilahi tezahürü anlatır. Ağacın orta sütunu bilinç sütunudur ve yan sütunlardaki planetlerin dengesini gerektirir. Bu denge sağlanırsa bilinç yükselir, örneğin Merkür (analitik bilinç, ayıran, bölen, parça, evham, endişe ) veya Venüs’den (sezgisel/hissel bilinç, genişleme, zevk, sefa, haz, atalet) birini fazla aktive edip dengeyi bozmazsak, dünyadan baktığımızda AY bizim için görünür olur, yani beden, bilinçaltının üzerindeki etkilerini anlamaya başlar. Bu etkileri yorumlayacak ve bilinçaltını bilince taşıyacak olan ise Güneş’tir.
Bilinçaltı, bilinç tarafından anlaşıldıkça, farkındalık artar, karanlık azalır, bu bilince gelebilen kişinin Güneş’indeki nokta aktive olur, İlahi bilinçten yansıyan ışığı sezebilir, yaradılış amacını anlayabilir ve artık İlahi emre bilinçle hizmet edebilir.