HAYAT SÜRECİNDE KİŞİLİK-ÖZ İLİŞKİSİ
Tasavvuf öğretisi dünyadaki varlığımızın sebebini, hayata gelişimizin amacını açıklarken, ÖZ (Güneş, Spirit) ile Persona (kişilik, Asendant, ASC) arasındaki bağlantıyı da çok güzel biçimde anlatır.
Öğretiye göre her RUH, dünyevi deneyime başlarken, melekler tarafından balçıktan yapılan bedene (nefsin unsurlarını taşıyan dünyevi terkip, karışım) üflenir. Bedene can veren bu İLAHİ NEFES / ÖZ, yani RUH’un kaynağı ise İLAHİ İSİMLER’in (Esmalar) bir terkibidir. İlahi nefesin Yaradan tarafından bedene üflenmesiyle (anne karnındaki 120. Gün) Ruh’un dünyevi macerası başlamış olur.
Beden ile Ruh birleşmiştir ancak henüz doğum gerçekleşmemiştir. Doğum, bedenin annenin bedeninden ayrı bir varlık olarak kendini ilk ifadesidir, o yüzden doğum anı, madde planından alınan ilk nefes, yani Yükselen Burç derecesi (ASC), haritada astrolojik olarak en çok dikkate alına göstergelerden biridir. Doğum ile birlikte, beşeri aklın (Merkür) da çalışma prensibi olan, dualite yani zıtlık prensibine tabi, her şeyin zıt kutbuyla anlaşılabildiği dünyevi varlık planına ilk adım atılır.
Zıtlık aleminin gerektirdiği üzere, persona (ASC, karakter, kişilik) ile İlahi İsimler (Güneş, Öz) tam bir zıtlık içindedir. Tasavvufi anlatımla, “Ruh’a, taşıdığı İsimlerin tersi bir fıtrat giydirilir”.
Örneğin Ruh’un taşıdığı isimlerden biri de CESARET olsun, kişinin nefsani fıtratı korkularıyla yüzleşip, onları aşıp, ÖZ’de yer alan ismini açığa çıkaracak özelliktedir, kişi böylelikle isminin erdemini zıttı yoluyla ve layıkıyla idrak edebilir. Bu yüzden, kişinin korkuları dünyevi hayatında sınav sebebi olur. Bilinçaltı ise, korkularıyla yüzleşip aşabilmesi üzerine yaratım yaparak çalışır. Kişinin dünyevi hikayesi de bu süreci destekleyecek bir kurgudadır. Örneğin, Öz’de Cesaret İsmini taşıyan ancak Nefs’te hayatta kalma ile ilgili derin korkuları olan bu kişi, savaşta olan bir ülkede doğar ve tekrar eden senaryosu içinde sürekli olarak öne atılıp sevdiklerini kurtarmak zorunda kalacağı durumlar yaşar. Çünkü korkunun ilacı olan sevginin gücü, korkularını yenebilmesi ve kendindeki CESARET ismini açığa çıkarabilmesi için iş başındadır. Var olma ve varlığı sürdürme yani hayatta kalma bilinci olan Ego ancak ve ancak, ailemiz, çocuğumuz veya sevdiğimiz biri söz konusu olduğunda kendini aşabilir. Çocuğunun canı söz konusu olduğunda, kendini düşünmeksizin çocuğuna kendini siper eden kişinin motivasyonu çocuğuna duyduğu derin sevgidir. Bu sevginin çapı büyüyüp, ihtiyaç duyan diğerler insanlar için de yapılması gerekeni yapabilen kişinin ise erdemi Cesaret olur ve artık İlahi İsmi onun nefsini aşıp en derinlerinden yükselerek aşikar olmuştur. Napolyon Hill’in de dediği gibi, “Cesaret hiç korkmamak değil, korkuya rağmen bir şeyler yapabilmektir”
Öğretinin bu anlatımı bizi önemli çıkarımlara götürür; aslında her insanın kendi esmalarıyla sınavdadır, kader dediğimiz hayat senaryosu bu esmaları açığa çıkaracak şekilde yazılmıştır ve kişinin doğum anı, bu hikayeyi aktive edecek tüm potansiyeli içeren en iyi ve doğru AN’dır. Aslında “İlahi Adalet” dediğimiz kavramın, bizim zannettiğimiz gibi sonradan çalıştığını değil, her Ruhun kendi yaradılışına uygun bir hikayeyi yaşamasıyla en başında tecelli ettiğini de bunradan anlayabiliriz. Bunu idrak edebilmemiz için, hikayelerimizi başkalarıyla kıyaslamak yerine, tekamülümüz için bize en iyi şekilde hizmet eden kendi hikayemizi en doğru biçimde anlamamız gerekir. Her insanın sınavları ona özeldir ve hayat süreci nefsi arıtıp Ruh’un dünyaya geliş amacını ortaya çıkarmak üzere çalışır. İnsan-Kamil veya Kamil insan, iyi veya kötü insan demek değildir, İlahi İsimlerini gerçekleştirmiş ve yaratılış amacına ulaşmış İnsan demektir.
Astrolojik olarak, Zodyak dairesi doğum anını gösteren ASC ( Asendant, Yükselen Burç derecesi, kişilik, mizaç) ile başlar. AY ve Güneş’in ASC’ye göre konumları ise, ÖZ bilincimizi gösteren rehberimiz Güneş ve bilinçaltımızı, güvenlik ihtiyacımızı, dünyevi bağımızı gösteren AY ile BEN dediğimiz kişiliğimizin, ASC’nin hayat sürecinde nasıl bir ilişki içinde olduğunu açıklar. Bu göstergelerin birbiriyle açısal bağlantıda olması her zaman istenilen bir durumdur, çünkü açısal bağlantılar bize geri bildirim alma şansı verir ve kişiliğimizin ötesine geçip özümüzü parlatabilme sürecimizde bu unsurlarımızın birbirlerini ne oranda destekleyeceklerini anlatır. Açısal kontakların olmadığı durumda, kişinin kendi yolunu bulabilmesi, içsel rehberinden faydalanabilmesi için zorlanmalar söz konusu olabilir, daha fazla deneyim ihtiyacı doğabilir. Çünkü, zaten ilk prensipte ters ilişki içinde olan Kişilik-Öz ilişkisi, haritada bağlantısız konumdaki ASC-Güneş ve AY’ın daha da uzlaşmaz çalışmasına sebep olacak, birbirlerini tanımlama ve anlamlandırma sürecinde zorluk çıkaracaktır.
Örneğin 6. Eve yerleşmiş bir Güneş’in, ASC’yi gören 7.eve ilerleyip kişiliğine karşıdan bakabilmesi için, hizmet yoluyla kendisinin daha mükemmel formuna ulaşması, saflaşması, tevazu bilincini öğrenmesi, 8.eve yerleşmiş bir Güneşin ise, 9. Eve ilerleyene kadarki süreçte, krizler yoluyla dönüşerek olgunlaşması gerekebilir. Güneş sisteminin astronomik bilgisine dayanarak biliriz ki, aslında Güneş doğmaz ve batmaz, çünkü sistemin merkezindedir. Aslında, Güneşin doğuşu ve batışı yoluyla Gece ve Gündüz döngüsünü yaratan, Dünyanın kendi etrafındaki dönüş hareketidir. Astrolojik haritada dünyanın hareketini, ASC’nin, saat yönünün tersine olan hareketi olarak gözlemleriz. ASC’nin bu aşağı hareketi, Güneşin saat yönündeki hareketini doğurur, Güneş doğu ufkundan başlayarak Tepe Noktası MC’ye doğru yükselir ve batı ufku DSC üzerinden batar. ASC ile Güneş’in birbirine bu ters hareketi bize söyler ki, kişiliğimiz haritanın en derin noktası IC’ye doğru hareket ettikçe, Güneş’imiz en tepeye, MC’ye doru ilerlemektedir. BEN ve ÖZ, aynı bedeni paylaşmakla birlikte, birbirlerine zıt yönde hareketle, doğum anından itibaren bir ayrışma içindedirler, MC-IC aksında ASC en derine inerken Güneş en yükseğe ulaşır. 1.ev ifadesi olan BEN üzerinden başlayan bu ayrışma, BİZ denilen ve BİRLİK duygusunun ilk deneyimini içeren, Eş evi 7. Ev, DSC alanında sona erer. O yüzdendir ki, 7.ev, hem Ben’in karşıt kutbudur, hem de zıttı ile tamamlanmasıdır, Ben’in Biz içindeki erimesi ve ayrılık hissinin sona ermesidir. Eş ile tamamlanmak o yüzden bu kadar zordur, ayrışarak zirvesini yapmış iki bilincin tekrar bir araya gelerek bütünlenmesi, tamamlanması ve varlık ile yokluk arasındaki bir dengeye ulaşmasıdır.