Makaleler

ERİL-DİŞİL MODELLERİ

Ay düğümlerim üzerinde partil kavuşumla deneyimlediğim Yengeç dolunayı, son üç gündür zihnimde dönenleri bu yazıya aktarmama vesile oldu, keyifli okumalar dilerim…

Haritalarımızda bazı göstergeler birlikte okunduğunda, ifade ettikleri tamamlayıcı ilişkiler daha net görünür olur. Örneğin, Mars veya Venüs yerleşimi bize kendi ifadeleri hakkında birçok şey söylerken, Mars-Venüs ilişkisi, birbirlerine kıyasla güçleri ve 2 / 8 ev yöneticilerine beraber bakılması, kişinin alma-verme dengesi hakkındaki eğilimlerini veya dengenin ne yönde bozulduğunu bize anlatır.

Bir başka ve çok önemli ikili ise Güneş – Ay ilişkisidir. Eril-Dişil yönlerimizin nasıl senkron olabildiği veya olamadığı hakkında bilgi verir. Bu ilişkiyi ebeveynlerimiz yoluyla modelleriz.

Çocuğun bilinçaltı süreçlerinin oluştuğu 7 yaşa kadarki süreç içinde ve rötuşların yapıldığı 10 yaş civarına kadarki dönemde öğrenilen bu modelleme tüm hayatımız boyunca etkili olur. Örneğin; haritasında Güneş’i Yay burcuna yerleşmiş ve Ay Oğlak yerleşimiyle Yeni Ay fazında olan bir harita sahibi, çocukluğunda Anne-Baba ilişkisinde, ihtiyaçları konusunda eşinden yardım alamayan, ihtiyacını dile getirdiğinde daha da zorlanan, bu yüzden istemeyi bırakan ve kendi başının çaresine bakarak, sorumluluğu ve aile yükünün büyük bölümünü üstlenen, yıpranmış bir anne enerjisini algılar. Eğer anne, yardım istediğinde bu baba tarafından reddediliyorsa veya baba anne ile empati kuramıyor ve duygusal olarak anneyi incitiyorsa, çocuğun bilinçaltı “ihtiyaçlarının karşılanması” konusunda başkalarından ne kadar destek alabileceği ile ilgili bu ilişki üzerine bir modelleme geliştirir.

Zaman içerisinde anne babanın ilişkisi düzelse bile, çocuğun kök inancı artık oluşmuştur ve yetişkinliğinde, kendi ihtiyaçlarıyla ilgili “talepte bulunursa, annesi gibi incineceğini var sayarak” ihtiyaçlarıyla ilgili istemeyi, yardım almayı, destek talep etmeyi bırakır ve kendini yalnızlaştırır. Kendisine -kimseye ihtiyaç duymadığını- ispatlamaya çalışır, bu yolla kendini korumaya çalışır ve diğer insanlara mesafe koyar.

Kişi, destek alamamanın ne demek olduğunu bildiği için başkalarının ihtiyaçlarına ise oldukça duyarlıdır ve başkalarına karşı verici konumuna geçer, sevdiği insanlar da kendisi gibi hissetsin istemez. Bu kadar verici olurken, kendi zorluklarıyla ilgili destek kabul etmemek, etrafında zaten verici olmaya gönlü olmayan alıcı insanların toplamasına ve bu insanların da onun güçlü olduğunu, bir şeye ihtiyaç duymadığını varsaymalarına sebep olur. Zamanla kemikleşen bu yapı, kendi göbeğini kendi kesen, yalnız ve yorgun bir insana dönüşmeye sebep olur. Bu yolla, kendi başının çaresine bakmak zorunda kalan yalnız anne ile ona duyarlı davranmayan baba ve diğer insanların modelini kendi içinde yeniden üretmiş olur.

Bilinçaltımız olayları bir bütün ve akış içinde göremez. Mantık ilişkisi kuramaz. Sadece, annesinin ne kadar üzüldüğünü gördüğü için çok üzülen ve elinden bir şey gelmeyen çocuk, annesinin -isteyen ancak reddedilen- konumuna düşmemek için geliştirdiği bir stratejiyi kök inanç olarak kaydeder. Böylelikle çocuk aslında, annesinin duygusu ve üzüntüsü üzerinden bir “üzülmeden hayatta kalma modeli” geliştiriyordur. Ancak çocuk, örneğin bu olay yaşandığında belki babasının çok zorda olduğu veya öfkeli olduğu bir durumu, veya annesi babasının yetebileceğinin üzerinde bir talepte bulunmuş olma ihtimalini ve babasının aslında kendine öfkeli olduğunu vs.. fark edemez. Çocuk bu detaylara yani anne-baba ilişkisinin tüm süreçlerine hakim değildir, zaten çocuk bilinciyle bu verileri değerlendirebilecek yetiye de sahip değildir. Tek bildiği annesinin üzüldüğüdür ve bu zihni derin duyguda boğulduğu için, yetişkinliğinde de duygunun yoğunluğuyla bu günün objektif değerlendirmesini yapamaz.

Eğer Ay-Güneş kombinasyonuna açı, ev yerleşimi veya burç yerleşimi yoluyla Satürn ve Neptün etkileri ekleniyorsa, çocuk, örnekteki duruma ilaveten, babayı yargılama ve anneyi kurtarma gibi eğilimler de edinir. Anne ve baba ile ilişkimiz, çocuk bilincinde Yaratıcımızla ilişkimiz gibidir. Eğer çocuk onların ilişkilerinde arada kalır ve taraf olmak zorunda kalırsa, örneğin babasını yargılar ve annesini kurtarmak zorunluluğu hissederse, ilaveten, bir yaratıcısının merhametinden veya diğer yaratıcısının gücünden şüphe eden birinin çok derininde hissettiği suçluluk duygularıyla mücadele eder.

Peki çözüm nedir ??? Bu günün yetişkinliğiyle, o günün üzülen çocuğunu sarmalamak ve ona artık güvende olduğunu hatırlatmak gerekir. Çünkü bizler  büyüsek bile, çocukluk açlıklarımıza takıldığımız sürece bilincimiz geçmişte kalır. Ancak gerçek büyüme ve olgunlaşma, çocukluktaki koşulların değiştiğini ve artık –kimse bana destek olmayacak, yaşamanın bir yolunu bulmak zorundayım-  diye düşünmeyi ve korkmayı bırakmaktır. Bunu fark ettiğimde artık bu konu benim için bir sınav gibi çalışmayı bırakır ve bu duyguya hasiyetim azaldığı için, daha doğru alış-verişte bulunduğumu bir çevre oluşturur ve destek alma ve verme ilişkisini daha dengeli kullanmaya başlarım. Yani tek fark etmem gereken şey “artık büyüdüğüm” dür.

Ve kabule gelmem gereken bir başka konu, annem ile babamın aralarında olan bitenin onların kadersel planlarına uygun olduğu ve onların tekâmülleri için gerekli olduğudur. Aradan çıkmayı bilmeli, kaderlerine saygı göstermeyi ve onlara hakem olamayacağım konusunda haddimi bilmeyi öğrenmeliyimdir. Bu da büyümemin bir parçasıdır ve ebeveynlerimin hasiyetlerinden özgürleşerek bu güne ve kendi realiteme odaklanmamı sağlar.

Copy Protected by Chetan's WP-Copyprotect.